FORUM CRAZY
FORUM İÇİNDEKİ BİR SORUNUNUZU BU E-MAİL ADRESİNE GÖNDEREBİLİRSİNİZ... evrenselgenclik@hotmail.de ADRESİNE E-MAİL ATABİLİRSİNİZ..
FORUM CRAZY
FORUM İÇİNDEKİ BİR SORUNUNUZU BU E-MAİL ADRESİNE GÖNDEREBİLİRSİNİZ... evrenselgenclik@hotmail.de ADRESİNE E-MAİL ATABİLİRSİNİZ..
FORUM CRAZY
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

FORUM CRAZY

Dünya'nın Çılgın Formu'na Hoş Geldiniz
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  
Similar topics

     

     CHE GUEVARA hayatı ve şiirleri

    Aşağa gitmek 
    YazarMesaj
    ****Karakalpakli****

    avatar


    Erkek Mesaj Sayısı : 20
    Yaş : 28
    Nerden : BATMAN
    Kayıt tarihi : 13/02/10

    CHE GUEVARA hayatı ve şiirleri Empty
    MesajKonu: CHE GUEVARA hayatı ve şiirleri   CHE GUEVARA hayatı ve şiirleri EmptyCuma Mart 26, 2010 10:46 am

    Ernesto Che Guevara 14 Haziran çarsamba günü Arjantin'in önemli öehirlerinden Rosario'da doğdu. Che henüz iki yaşında iken ilk astım krizine yakalandı.Sierra Maestra'da Batista ordularına karşı savaşırken Che'ye zorlu dakikalar yaşatan bu hastalık,Bolivya ormanlarında Barrientos'un askerleri tarafından vuruluncaya kadar yakasını bırakmadı. Yüksek mühendis olan babası Ernesto Guevara Lynch, Irlanda asıllı bir aileden, annesi Clia dela Sena ise Irlandalı-Ispanyol karışımı bir aileden geliyordu.Che üç yaşında iken ailesi Buenos Aires'e yerleşti. Daha sonraları astım krizlerinden dolayı Che'nin durumu dahada kötüleşti. Doktorlar tedavisinin çok güç olduğunu, mutlaka iklim değiştirmesi gerektiğini söylediler. Böylece Guevara ailesi yeniden göç etti.Cordoba'ya yerleştiler.
    Guevara ailesi tipik bir burjuva ailesi idi. Politik eğilimleri itibariyla da sola açık liberal olarak tanınırlardı. Ispanya iç savaşında açıkça cumhuriyetçileri desteklemişlerdi. Zamanla maddi durumları bozuldu. Che, eğitim bakanlığına bağlı Dean Funes lisesine başladı. Okulda Ingilizce eğitim yapılırken, annesinden de fransızca öğreniyordu. Daha ondört yaşındayken Freud'un kitaplarını okumaya başlayan Che, fransızca şiirlere bayılırdı. Baudelaire'e karşı büyük bir tutkusu vardı. Onaltı yaşında ise Neruda'ya hayran olmuştu. Guevara ailesi,1944 yılında Buenos Aieres'e göçtü. Durumları iyiden iyiye bozulmuştu. Che, biryandan öğrenimine devam ederken bir yandan da çalışıyordu.Tıp fakültesine yazıldı. Fakültedeki ilkyillarında Arjantin'in kuzey ve batı bölgelerini baştan başa dolaşmış, buralardaki orman köylerinde cüzzam ve tropikal hastalıklar üzerinde çalışmalar yapmıştı.
    Son sınıfta iken Che, arkadaşı Alberto Granadas ile bütün Latin Amerika'yı içine alan bir motosiklet turuna çıktı. Bu tur ona, Latin Amerika'nın sömürülen köylülerini yakından tanıma fırsatı verdi. Che, 1953 yılının Mart ayında üniversiteyi bitirmiş doktor olmuştu. Venezuella'daki cüzzam kolonisinde çalışmak üzere anlaşmıştı. Buraya gitmek için çıktığı yolculuğu sırasında Peru'ya da uğradı. Orada yerliler hakkında daha önce yayınlanmış bir incelemesi yüzünden tutuklanarak cezaevine gönderildi. Hapisten çıktıktan sonra Ekvator'da bir kaç gün kaldı. Burada Ricardo Rojo adında bir avukatla tanışması hayatının dönüm noktası oldu. Che, Venezulla'ya gitmekten vazgeçip, Ricardo Rojo ile birlikte Guetamala'ya gitti. Devrimci Arbenz Hükümeti sağcı bir darbe ile devrilince Arjantin büyük elçiliğine sığındı. Ilk fırsatta ihtilalcilerin safına katıldı. Faaliyetlerinden dolayı elçilik binasından çıkartıldı. Guetamala'da kalması tehlikeli bir durum alınca Meksika'ya gitti. Ernesto, Guatemala'da bir çok Kübalı sürgün ve Fidel Castro'nun kardeşi Raul ile karşılaşmıştı. Meksika'ya geçtiğinde ise Fidel Castro ve arkadaşları ile tanışarak Küba devrimcileri safında yer aldı. Daha sonra Granma gemisiyle Küba'ya hareket etti ve savaşın sonuna kadar en ön safhada yer aldı.
    Devrim sonrasında Binbaşı Ernesto Che Guevara Havana'nın la Cabana Kalesi'nin komutanlığına getirildi.1959 yılında Küba vatandaşı ilan edildi . Bir süre sonra silah arkadaşı Aleida March ile evlendi. 7 Ekim 1959'da Milli Tarım Reformu Enstitüsü başkanlığına atandı. 26 Kasım'da da Küba Milli Bankası başkanlığına getirildi. Böylece Che ülkenin mali işlerini yüklenmiş oluyordu. 23 Şubat 1961'de Küba Devrim Hükümeti bir sanayi bakanlığı kurarak Che'yi bunun başına getirdi. Ancak Playa Giran çatışması sırasında, tekrar kale komutanlığı görevine getirildi. Daha sonra az gelişmiş ülkelere çesitli seyahatlar yapan Che, sömürülen halkları ve emperyalistleri daha yakından tanıma fırsatı buldu. Bu durum Che'nin savaşcı yanının tekrar canlanmasına yol açtı. Artık başka Latin Amerika ülkelerine gidip halkları örgütlemesi gerektiği kararını vermişti.1965 Eylül'ünde bilinmeyen ülkelere doğru yola çıktı. 3 Ekim 1965'de Fidel Castro, Che'nin ünlü veda mektubunu Küba Halkı'na okudu.
    ...Ve ölüm Che'yi Bolivya'da Higueras yakınlarında yakaladı. Barrientos'un askerleri O'nu 7 Ekim 1967 gecesi Hieguras yakınlarında kıstırdılar. Bacağından ağir bir yara aldı ve Hieguras'da bir okula hapsedildi. Kimsenin karşısında eğilmedi. Ve 9 Ekim günü Barrientos'un kiralık katillerinden Mario Turan'ın dokuz kurşunuyla can verdi.






    VEDA ŞARKISI

    1.
    Kayalıkta çakılı yelkenli
    sana bırakıyorum veda şarkımı.

    2.
    Benim uzaklardaki ölümümün kanında tohumlanışı da
    kayalar devranının altında değişken köklerle.
    Yalnızlık! geçmişe özlem çiçeği canlıı duvarların.
    Yalnızlık, yeryüzünde adanmış faniliğim.

    3.
    Taşımak istemiştim heybemde
    yüreğinin gelip geçici tadını,
    ama kaldı havaya çizilmiş kesin eğrilerle,
    yadsıma oldu umudumun yiğitliğine.oman
    Giderim hatıradan daha uzun yıllar boyu
    kapalı yalnızlığıyla gezginin,
    fakat havaya çizilmiş kesin eğri sanki bana döndü
    ve bir işaret koydu pusula kaderime.
    Sonu geldiğinde bütün gündelik işlerin
    yol yapacağım bir geleceğim olmasa,
    gelmiş olacağım bakışında canlanmaya
    kaderimin sırıtan parçası olarak.
    Gideceğim hatıradan daha uzun yollar boyunca
    zincir halkaları gibi eklenen elvedalarla zamanın akışında.

    4.
    Dimdik hatıra sonunda düşmüş yola,
    usanmış beni bir geçmişi olmadan izlemekten,
    unutulmuş yol kıyısındaki bir ağaçta
    Uzaklara gideceğim, hatıra
    parçalanarak ölünceye yolun taşlarında,
    ve devam edeceğim, içimde
    hep o gezginin acısı, yüzümde gülümseyiş.
    Bu dönenen bakış ve güç
    büyülü bir matador mendilinde.
    Alıkoydu kaygı duymaktan tüm çıkarlara,
    hep yitiren bir çizgi oldu benim eğrim.
    Ve bakmak istemedim seni görürüm diye
    beni isteksizce davet etmeni
    mutluluğumun pembe boyalı torerosu
    Deniz seslenir bana sevecen elleriyle.
    Çayırım -bir kıta-
    Dümdüz yayılır, tatlı ve silinmezdir
    alacakaranlıkta bir çan gibi.

    5.
    Bir sicil memuresi karşısında kurumlu bir doktor gibidir
    kara bir mikroskopu gösteren bilim.
    Sanat... sanat diye arzıendam eden şey
    bir Leica'nın kısır mekaniğidir.
    Acılar ve kaygılarla dolu bir yerli (ve tabii özlemleriyle
    olup ta şimdi yiten için
    ve onun dönüşünde arzu gönlünde),
    coca, alkol ve açlığın aptalca gülümsemesiyle.
    Üç kuruşa satılan cinsellik
    -Amerika'da pek ucuz-
    Boş çarşafların umursanmaz hatırası.
    Guetamala bıraktın beni
    bağrımda derin bir yarayla
    ve de acılarını bana emzirme
    ya da emme fırsatıyla,
    kahreden bir hıçkırığın belirsiz duygusunda bulan kadını.
    Kederleri teker teker birleştiren bir bağ var yine de:
    uyanan insanın haykırışıdır o da.

    6.
    İşte bugün böyle titrek ellerle
    belirsiz bir kayıta koyuyorum prizmamı.
    Ağacın olgunluğunu tüketmeden
    kasalanmış meyvanın garip tadıyla.
    Çağırışını farkedemiyorum bazen
    yaşlı, garip kanatlanmış kulemden,
    fakat bazı günler var ki cinselliğin uyanışını hissediyor
    ve bir öpücük dilenmeye dişiye gidiyorum
    ve böylece beni arkadaş diye çağırmayanın
    ruhunu hiçbir zaman öpemeyeceğimi anlıyorum...
    Biliyorum ki tertemiz değerlerin kokusu
    bereketli kanatlarla dolduracak beynimi,
    Biliyorum ki hayata geçmesi mümkün olmayan
    fikirleri barındırmak gibi zevkleri bırakacağım.
    Biliyorum ki ölümüne çarpışma günü
    halk çocukları benimle omuz omuza verecek,
    halkın savaştığı amacın kesin zaferini
    göremezsem eğer
    fikri en yüksek geleceğe götürmek için
    mücadele verdiğimdendir,
    eski kabuğun tüylerini yolarken
    doğan umudun kesinliğiyle biliyorum bunları.


    --------------------------------------------------------------------------------

    TOMAS'LA VEDALAŞMA

    Sanadır, kuşatılmış arkadaşım,
    ak dağların berrak sularına,
    batık gemi düşünün seni bağladığı yere
    gider ayrılık şarkım.
    Uyandım bugün
    yelkenlerimde kanatlanma arzusuyla,
    haberleşme mumları tutuyorum
    duygusuz pusulanın gösterdiği
    zaman limanına giderken gemi.
    Dilimi rüzgara veriyorum
    sözcüklerini gergin gergin tutmak,
    taze acılarından bir şeyler alıp götürmek için
    yaşamakta olduğun şaşkınlıkları paylaşmaya.
    Yastığını yeşerten
    bahar da yitti gitti.
    Ayrılışımı kastetmiyorum,
    artık yol almayan gemin için diyorum.
    Anlıyorum seni kırık kanatlı kırlangıç,
    isterdim Kastilya çeşmesine götürmek,
    başa çıkabileceğin güçle donatmak.
    Olaylara eğilmiş bir doktor olsam bile
    onları değitiremiyor, ancak anlayabiliyorum.
    Bununla birlikte sihirli bir çözümüm var,
    Bolivya'da bir madende,
    belki de Şili'de, Peru veya Meksika'da
    ya da yıkılmış Sonora İmpataratorluğunda,
    Afrika Brezilya'sının siyahi bir limanında ya da
    belki de her noktada bir kelime
    öğrendiğimi sanıyorum.
    Bu çözüm çok basit,
    etrafıyla ilgilenme, saldır tepeye.
    Birleştir genç ellerini yaşlı kayayla,
    günden güne ufak dalgalar halinde
    kıpırdayan kırmızı mercanlara nabzını daya.
    Günün birinde, hatıram ufuğun ötesinde
    bir yelkenli olsam bile
    ve senin hatıran belleğimde demirleyen
    bir gemi olsa bile
    geleceğe doğru neşeyle yürüyen
    ufuktaki kızıl yoldaşları gördüğümde
    şaşkınlıkla haykırmaya başlayacak kuşluk vakti.
    O korkunç ve beyaz soğukkanlı kötüler
    şaşkınlığa uğramış gece gibi gerisin geri dönecekler.
    İşte o zaman, dört duvar arasında
    solgun şair,
    evrenin şarkıcısı olacaksın
    ve sen bahtı kara, ince ruhlu, hasta şair
    halkın güçlü şairi olacaksın.


    --------------------------------------------------------------------------------

    İHTİYAR MARIA

    Bir ayağın çukurda, ihtiyar Maria,
    geldim seninle gerçekleri konuşmaya:
    Bir tesbihin dizili acıları oldu hayatın
    ne seven bir erkeğin oldu, ne sağlık, ne mal mülk,
    ancak açlık vardı paylaşılan.
    Geldim seninle umudundan konuşmaya,
    kızının nasıl olduğunu bilmeden
    kuzuladığı o üç ayrı umuttan da.
    Sarı sabunla perdahlanmış ellerinin arasına al
    bir çocuğunkini andıran bu erkek elini,
    sertleşmiş nasırlarını ve kıvrılmış saf parmaklarını
    doktor ellerimin yumuşak utancında ov.
    Dinle, emekçi büyükanne,
    inan gelen insana,
    göremeyecek olsan da geleceğe inan.
    Tüm bir hayat boyunca umudunu boşa çıkaran
    acımasız Tanrıya da dua etme.
    Yağlıkara okşayışlarının büyümesini görmek için
    ölümden acımasını isteme;
    gökler yeşil ve karanlık hüküm sürüyor sende,
    her şeyden öte kızıl bir intikama sahip olacaksın,
    şafağı yaşayacaklar torunlarının hepsi,
    huzur içinde öl yaşlı mücadeleci.
    Bir ayağın çukurda ihtiyar Maria,
    o gideceğin günlerden biri
    otuz kefen tasarımı
    bakışlarıyla selamlayacaklar seni.
    Bir ayağın çukurda, ihtiyar Maria,
    suskun kalacak odanın duvarları
    birleşince ölüm astımla
    ve sevdaların boğazına dizilince.
    Bronzdan dökülmüş üç okşama
    (geceni hafifleten tek ışık)
    açlıkla kuşanmış üç torun
    her zaman bir gülümseme buldukları
    yaşlı kıvrık parmaklarını özleyecekler.
    Hepsi bu olacak, ihtiyar Maria.
    Bir tesbihin dizili acıları oldu hayatın
    ne seven bir erkeğin oldu, ne sağlık, ne mal mülk,
    ancak açlık vardı paylaşılan,
    geçti keder içinde hayatın, ihtiyar Maria.
    Bulandırdığında gözbebeklerinin acısını
    sonsuz dinlenmenin buyruğu,
    ömür boyu angaryadaki ellerin
    son şefkatli okşayışı içine çektiğinde
    onları düşüneceksin... ve ağlayacaksın,
    zavallı ihtiyar Maria.
    Hayır, hayır yapma
    bir hayat boyu umudunu boşa çıkaran
    umursamaz Tanrı'ya kendini teslim etme,
    ölümden aman dileme,
    korkunç bir açlıkla kuşanmıştı hayatın,
    sonunda kuşandı astımla.
    Fakat bildirmek istiyorum ki sana
    umutların kısık ve yiğit sesiyle
    intikamların en kızılı ve yiğit olanıyla,
    ideallerimin en doğru boyutuyla
    yemin etmek istiyorum.
    Sarı sabunla perdahlanmış ellerinin arasına al
    bir çocuğunkini andıran bu erkek elini,
    sertleşmiş nasırlarını ve kıvrılmış saf parmaklarını
    doktor ellerimin yumuşak utancında ov.
    Huzur içinde yat, ihtiyar Maria,
    huzur içinde yat, ihtiyar mücadeleci,
    şafağı yaşayacaklar torunlarının hepsi.
    YEMİN EDİYORUM Kİ...


    --------------------------------------------------------------------------------

    GÖLGELİ OTOPORTRE

    Genç bir ülkeden, kökleri otlardan doğan,
    (o kökler ki Amerika'nın öfkesini yadsıyan)
    sizlere geliyorum, kuzeyli kardeşlerim.

    Acılı haykırış, umutsuzluk ve inanç yüklü,
    sizlere geliyorum, kuzeyli kardeşlerim.
    Biz "homo sapiens"lerin geldiği yerden,
    nice yol aldım göçebe ayinleriyle,
    bir haç gibi taşıdığım astımımla
    ve onun özüme yakışmayan mecazıyla.

    Uzundu yol ve çok ağırdı dert
    sürmektedir bende avare adımlarımın kokusu,
    hala batık bir gemidir derinlerdeki özüm
    -kurtarıcı kıyılar görünseler bile-
    dalgalara karşı gönülsüz yüzüyorum
    batık bir gemi oluşumu koruyarak.

    Yalnızım acımasız geceye karşı
    ve biletlerin bıraktığı kesin şeker tadına.
    Avrupa çağırıyor beni yıllanmış şarabının sesiyle,
    sarı etinin soluğuyla, müzedeki eserleriyle.

    Yeni ülkelerin neşeli klarnet sesiyle
    alıyorum karşıdan geniş etkisini
    Lenin'in icra ettiği ve halkların söylediği
    Marks ve Engels şarkılarının.


    --------------------------------------------------------------------------------

    FİDEL'E ŞARKI

    Haydi gidelim,
    ateşli peygamberi şafağın,
    gizli patikalardan ulaşalım
    o yeşil timsahı kurtarmaya, aşkla sevdiğin.

    Haydi gidelim,
    isyankar ve marslı yıldızlarla dolu
    cepheyle aşağılanmayı bozguna uğratarak
    zafere erişmeye ya da ölümle buluşmaya yemin edelim.

    Duyulduğunda ilk atış sesi ve uyandığında
    çalılıklar bakirelere yaraşan bir şaşkınlıkla,
    orada, yanıbaşında, olgun savaşçılar olarak,
    bulacaksın bizi.

    Saçıldığında sesin dört rüzgara doğru
    adalet, ekmek, özgürlük, tarım reformu,
    oradai yanıbaşında, aynı vurgularla,
    bulacaksın bizi.

    Ve yerini bulduğunda bunca emeğin sonunda
    zalime karşı doğruluğun uğraşı,
    orada, yanıbaşında, bekçilik edeeken mücadelenin sonuçlarına,
    bulacaksın bizi.

    Yaralı böğrünü yaladığı gün canavar
    milliyetçi bir mızraktır onu orada vuran,
    orada, yanıbaşında, gururlu yüreklerimizle,
    bulacaksın bizi.

    Sanma ki bozabilirler bütünlüğümüzü
    rüşvetle kuşanmış yaldızlı bitler,
    tek istediğim bir tüfek, mermiler ve bir siper.
    Başka hiçbir şey.

    Ve şayet engellerse yolumuzu demir,
    Amerika tarihine geçen
    gerillaların kemiklerini örtmek için
    bir mendil isteriz Kübalıların gözyaşlarından.
    Başka hiçbir şey.


    --------------------------------------------------------------------------------

    VE BURDA

    Haykırır paleti tutuşan ressam, melezim ben
    haykırırlar bana kovalanan hayvanlar, melezim ben,
    sızlanırlar gezgin şairler, melezim ben,
    tekrarlar her köşenin günlük acısında
    rastladığım insan, melezim ben
    ve altın kaplamalı tahtadan bir bakireyi okşayan
    ölü bir ırkın gizemine varır bu:
    melezdir benden doğma bu acayip çocuk.

    Melez değil miyim ben de bir yandan
    çarpışmasında (birleşip, ayrılan)
    aklımı karıştıran iki gücün,
    o güçler ki ağaçta daha olgunlaşmadan
    hapsolmuş meyvenin garip tadını
    hissettiğinde beni çağıran.

    Dönüyorum İspanyol Amerika'sının sınırına,
    kıtayı saran bir geçmişi tatmaya.

    Kayıp gitmektedir hatıra silinmez bir yumuşaklıkla
    bir çan sesiyle ta uzakta.


    --------------------------------------------------------------------------------

    AĞIL

    Yaşayan bir şey kalmış taşlarında
    ey yeşil şafakların kız kardeşi.
    Gerçek mezarları şaşırtır
    ellerinin sessizliği.
    Rengarenk gözlüklerin türlü keyfiyle
    sorumsuz kazma yaralar kalbini
    ve yabancı turistin savurduğu aptalca oh
    çarpar yüzüne gücendiren hakareti.

    Ama canlı bir şey vardır.

    Kütüklerden bir kucaklayış sunar orman sana
    köklerini tırmalamaktayken merhamet.
    Koca bir celep gösterir övendireyi
    taht uğruna zaptettiği tapınakların orda,
    ve sen ölmüyorsun hala.

    Hangi güçtür seni ayakta tutan
    yüzyılların ötesinden
    gençlikte olduğu gibi canlı ve kıpır kıpır?
    Hangi tanrı üfler gün sonunda
    hayati soluğunu mezar taşlarında?
    Tropiklerin tatlı güneşinden midir?
    Sormalı niye Chichen-Itza'da olmaz? diye.
    Ormanların neşeli öpücüğü
    ya da kuşların nağmeli şarkısından mıdır?
    Ve niye Quirigua'da daha derindir uykusu?
    Dağların sarp kayalıkları arasında çarparak
    çınlayan kaynağın yankısından mıdır?
    İnkalar öldü, ne dersek diyelim.
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
     
    CHE GUEVARA hayatı ve şiirleri
    Sayfa başına dön 
    1 sayfadaki 1 sayfası
     Similar topics
    -
    » DENiZ GEZMiŞ HAYATI YAŞADIKLARI Ve HiKAYESİ..!

    Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
    FORUM CRAZY :: İlginç Bölüm :: Hikayeler Efsaneler-
    Buraya geçin: